19 Aralık 2010 Pazar

Devrimin Küba Sağlık Sistemine Etkisi

Küba, 11 milyon nüfus ve 111 bin km2 yüzölçümüne sahip, kilometre kareye 95 kişilik nüfus yoğunluğu bulunan, göreceli olarak düşük bir yaşam standardında ve gelişmekte olan bir ülke olmasına karşın, sağlık alanında göstermiş olduğu büyük performans ile özellikle son yıllarda tüm dünyanın dikkatini çekmektedir.
Küba, 1959 Devrimi’nden sonra halk sağlığı konusunu öncelikli alanlar arasına almış ve çok kısa bir süre içinde sağlık sisteminde amaçladığı hedeflere ulaşmayı başarmış bir ülke olarak görülmektedir.
Devrimden önce, çoğu özel çalışan 6 bin hekim, 20 hastane ve bir tıp fakültesi bulunan bu ülkede, o zamanlar ortalama yaşam beklentisinin 60 yaşın altında olduğu bildirilmektedir. Difteri, tetanoz, boğmaca, kızamık gibi enfeksiyon hastalıklarının o zaman en büyük ölüm nedeni olduğu ve bebek ölümleri oranının da % 6’da bulunduğu bildirilmiştir. Bugün ise 61 .200 hekim, 21 tıp fakültesi ve 200 hastane bulunmaktadır. Doktorların büyük bir bölümünün (>%50) aile hekimi olarak çalıştığı bildirilen Küba’da doğum sonrası ölüm oranının % 0.6 olduğu ve bu oranla dünyadaki ilk 25 ülke arasında yer aldığı ortalama yaşın da 76 olduğu bildirilmektedir. 184 kişiye bir doktorun düştüğü bu ülkede, kişi başına doktor sayısı bakımından da dünyada ilk sırayı aldığı öne sürülmektedir.
Daha çok orta sınıflara paralı hizmet veren büyük özel sağlık kuruluşları ile, diğer kesimlere yönelik hizmet sunan küçük sağlık kuruluşları, hekimlerin kırlardan çok kentlerde yoğunlaşması ve eşitsiz dağılımı” şeklinde özetlenebilen bir tablo egemendi. 1 960’da oluşturulan ve daha çok koruyucu hekimlik ağırlıklı hizmet veren devletin sağlık hizmetleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Sağlık ve Sosyal Refah Bakanlığı ile, daha kapsamlı bir çerçeveye ulaştı. Kentlerde yaşayan yoksul kesimler için hastaneler açan bakanlık, bu arada çevre sağlığı hizmetlerine de girişti. Sağlık alanında üzerinde durulması gereken bir nokta da, yine diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, şeker kamışı alanında bulunan büyük şirketlerin, çalıştırdıkları işçiler için kurdukları küçük hastanelerdir.
1910-25 yılları arasında, Küba’da sağlık alanında önemli kazanımlar yaşanmış, aşılama ile çiçeğin kökü kazınmış, bir sivrisinek ile bulaşan “yellow fewer” denilen hastalık da eradike edilmişti. Sosyal güvence konusunda ise, 1916’da sadece işçilere yönelik, sınırlı sosyal sigorta yasası ile, 1934’de çalışanların eşleri ve kadınlar ile ilgili analık sigortası akla gelebilir. 1930-40 yılları arasındaki dünya bunalımı, Küba’da sağlık alanında yeni bir yönelime yol açtı. Sabit gelirli insanlara verilen sağlık hizmetinin kapsamı genişletildi, yeni hastaneler açıldı, yerel yönetimlerin sağlıkta ağırlığı arttı,vb.
1959’ daki devrim, sağlık alanındaki tabloya müdahale etmeden önce, Sağlık Bakanlığı örgütlenmesi, sağlık ve refah olarak iki alt birime ayrılıyordu. Sağlık departmanı, daha çok koruyucu hekimlik ve sağlık personeli ile ilgili sorumluluğa sahip, kendisine bağlı 6 eyalet ve 126 bölge temelindeydi. Yoksullar için 46 hastane, 1 dispanser, 13 kan bankası ve küçük bir diş servisine sahip olan Refah departmanı ise, ayrıca büyük kentlerde Kızılhaç desteği ile kurulan, birkaç ilk yardım merkezini de işletiyordu. Ayrıca tüberküloz, lepra, sifilis, çocuk, vb konularda da alt birimleri olan Sağlık Bakanlığı’nın bizdeki Hıfzısıhha Enstitüsü’ ne benzer, kurucusunun adı ile anılan Carlos Finlay Enstitüsü vardı. Ülkede devrim öncesi bulunan 6421 hekimin % 77’ si tam zamanlı ya da yarım zamanlı olarak, özel sağlık sektöründe çalışıyordu. Yaklaşık 28500 hastane yatağının ise, sadece 9000’ i, Sağlık Bakanlığı’ na aitti. Ek olarak, Küba’ nın her eyaletinde bir askeri hastane vardı.. Sosyal güvece, iş kazaları ve analık ile sınırlıydı. Doğum servisleri ise, sadece 4-5 hastanede, sınırlı yatak sayıları ile, mevcuttu. “Oriente” Eyaleti’ nde büyük bir uluslararası tekel olan United Fruit Şirketi’ nin, kendi çalışanlarına hızmet veren büyük bir özel hastanesi vardı. Tabi ki, işçi ve işveren katkıları ile çalışıyordu. Ulaşım işçileri ve öğretmenler sendikalarına ait de, iki özel hastane vardı. Yanı sıra, çok sayıda dini ve hayırsever kuruluş da, sağlık alanında kurum işletiyordu. Küba’ da farklı toplulukların kendi sağlık programları da söz konusuydu. İspanyol sömürgecilerin 19. yüzyılda kendileri ve aileleri için kurdukları bu sistemin yanında, Avusturyalılar ve Galiçyalılar’ a ait programlar vardı. Sonuçta, devrim öncesi Küba’ da, küçük sayıda varlıklı kesimin, tümüyle özel hekim ve hastanelerden sağlık hizmeti aldığı; nüfusun yaklaşık yüzde 10’ unu oluşturan orta sınıf ve vasıflı işçilerin topluluk örgütlenmesi şeklindeki sağlık örgütlenmesinden yararlandığı; köylülerin ve kent proletaryasının ise yetersiz personel ve altyapısı olan hükümete ait hastane ve sağlık kurumlarından hizmet aldığı bir tablo vardı.
1959 Ocak ayında, iktidarı alan Fidel Castro ve arkadaşları, tüm alanlarda olduğu gibi, sağlıkta da bir yeni rüzgar estirmeye niyetliydiler.
İlk adım, “Halk Sağlığı Bakanlığı”ydı! İlk altı ayda çok küçük değişikliklerin yapıldığı sağlık alanında, ilk değişim, bir gerilla liderinin(aynı zamanda genç bir ortopedist) Sağlığı Bakanı olmasıydı: Dr. Martinez Pais. sağlık alanından çok, gerilla savaşına ilişkin birikimi olan bir savaşçıydı.
ABD ambargosunun, hemen devrim sonrası gündeme gelmesi ile eş zamanlı olarak, sağlık alanında sosyalist bir yönelime giren Küba, ilk olarak Sağlık ve Sosyal Refah Bakanlığı’ nın merkezi düzeyde yeniden organizasyonuna başladı. 1961 ‘de adı Halk Sağlığı Bakanlığı olarak değiştirilen (MINSAP) bakanlık, tıp eğitimi, hastane ve poliklinikler, ilaç üretimi ve tıbbi donanım, hijyen ve epidemiyoloji, planlama ve finansman olmak üzere beş bakan yardımcılığına bölündü. Yine altı eyaletin her birine, doğrudan bakana bağlı sağlık müdürü atandı. MINSAP’ ın işlevleri 15 maddede özetlendi: koruyucu ye tedavi edici sağlık hizmetlerinin tüm nüfusa yaygınlaştırılması; ana ve çocuk sağlığı hizmetlerine önem verilmesi; erişkinler arasında sağlığın geliştirilmesi; kültür-fizik ve sporda tıbbi kılavuzluk; kır ve kentte çevre sağlığının iyileştirilmesi; işçi sağlığının korunması; hastalıkların kontrolü; besin ve ilaç kontrolü; sağlık istatistikleri; sağlık eğitimi; hastane yapımı ve izlenmesi; gelişen bilimi sağlık hizmetlerine uyarlanması; araştırma; ulusal ilaç üretimi. Bu hedefleri gerçekleştirmek için, ulusal planlama içinde sağlığın planlanması, tüm sağlık etkinliklerinin tek bir yerde birleştirilmesi, koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin entegrasyonu, standartların merkezileşmesi ve icranın yerelleştirilmesi, tüm etkinliklerin kolektif yönetimi, sağlık görevlerine halkın katılımı, çalışma için bilimsel bir temel, tüm toprakların sağlık hizmeti kapsamına alınması, uluslararası işbirliği
Devrimden önce, Küba’da sadece bir tıp fakültesi vardı. Öğretim üyelerinin hemen hepsi, özel bir sağlık kuruluşu sahibiydi. Devrimden sonra, öğretim üyelerinin % 90’ı, hekimlerin de yaklaşık yarısı, ülkeyi terketmişti. Genellikle tüm toplumsal dönüşüm ve devrimlerde olduğu gibi, hekimler Küba’da da ayrıcalıkları tehlikeye gireceği gerekçesi ile ülkeyi terk etmişlerdi. Çoğunun Batista rejimi ile ilişkileri iyiydi; çoğu, önemli ölçüde toprak sahibi ya da sanayi kuruluşuna ortaktı; özel hastalardan aldıkları paralarla önemli gelir elde etmişlerdi; nitelikleri itibarıyla başka ülkelerde, özellikle ABD’ de iş bulma olanakları yüksekti; küçük burjuva mantıkları ile, Küba Devrimi’ ni gelecekleri için bir tehlike olarak görüyorlardı. Bu nedenler, Küba’ lı hekimlerin, devrimden sonra kaçmalarının gerekçeleri oldu. Hekim açığını kapatmak için, 1 962’de ikinci bir tıp fakültesi açılırken, 1966 ve 1 968’de de iki fakülte daha açıldı. 1980’ İi yıllarda, artık, yılda 2000 hekim yetişiyordu. Bu arada, yaklaşık % 7-8 oranında yabancı ülkeden gelen hekim vardı.
Altı yıllık tıp eğitiminin, bir yılı hastanede intern’ lük şeklindeyken, diğer ülkelerdeki tıp eğitiminden farklı olarak, 11 temel ilkeye sahiptir: temel olarak Marksizm-Leninizm öğretileri, dogmatizm ve pragmatizme karşı bilimsel düşünce, teori ve pratiğin kaynaştırılması, temel ve klinik bilimlerin birliği, sağlık ve hastalıkta psikolojik etmenlerin yeniden tanımlanması, insani ve sosyal bir tıp konsepti, tıp eğitimi içinde üretken el emeğinin hesaba katılması, sosyalist ekip çalışmasının oluşturulması ve burjuva bireyciliğinin yok edilmesi, tıp eğitiminin bir parçası olarak geniş bir kültürel eğitim, korumaya öncelik, ulusal sağlık hizmetlerinin yönetsel yapısına uyum. Mezun olduklarında Küba yemini de eden hekimler, 3 yıl kırsal bir bölgede zorunlu hizmet yapmaktaydı. Devrim öncesi, kırsal yörelerde hiç hastane yokken, 20 yılda 57 hastane açıldı.
1980’li yılların başında yaşanan bazı olumsuzluklar, ilk kez sağlık alanında sıkıntıların yaşanmasına ve de eleştirilmesine yol açtı. Bizzat Castro’nun kendisi, sağlık alanındaki olumsuzlukları eleştirerek, “sosyalizmde toplumsal kalkınma olmadan, ekonomik kalkınma olmaz” ilkesini hatırlatmıştır. Bu bağlamda, ilke olarak, ekonomik sıkıntıları sosyal alanlara yansıtmamayı sürdürmeye çalışan Küba, “sağlık, devrimin bir önceliğidir” ve “sağlık ve eğitim, devrimin en önemli edinimidir” yaklaşımını korumaya özen göstermiştir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder